8 Ocak 2013 Salı

Kapıdan Satış


Tüketim doğal ihtiyaçların rasyonel olarak tatmin edilmesi midir? Tüketim daha ziyade ilerleme ve mutluluk anlamına mı gelir? Tüketimin yaygınlaşması sınıf farklılıklarının giderilmesi midir? Uluslararası markaların tüm dünyaya yayıldığı yeni alışveriş merkezlerinin en geleneksel toplumların tüketim alışkanlıklarını bile değiştirdiği,insani ilişkilerin yerini giderek nesnelerle ilişkiye bıraktığı ve kitle iletişimin tüm bu süreci yönlendiği  çağımızı  20. yüzyılın ünlü filozof ve toplum bilimcilerinden Jean Baudrillard,Tüketim Toplumu (söylenceleri-yapıları) adlı eserinde derinlemesine tartışıyor.Genel kabule göre tüketimcilik zenginliğin,bireyciliğin ve popüler kültür özelliklerinin arttığı toplumsal sınıfların sınırlarının daralma eğiliminde olduğu toplumlarda görülür.Bu noktadan hareketle "bilinçli tüketici" kavramının gereklerini yerine getirmek;günümüzün yegane öznesi, Sanayi Devrimi sonrası tüketime yönlendirilen birey açısından özellik arz eden başlık haline geliyor.Konunun güncelliği ile bağlantılı olarak devletlerin iç hukuklarındaki düzenlemeleri uluslararası sözleşmeler çizgisine çekerek değişiklik yapma iradelerini net olarak gözlemleyebiliriz.Nitekim AB-Türkiye katılım müzakereleri kapsamında açılan 'Tüketicinin ve sağlığının korunması' faslının kapanabilmesi için öngörülen kriterlerden biri olan mevzuat uyumunu tamamlamak amacıyla 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunda değişiklik çalışmaları halen devam etmektedir.Yazının inceleme konusu Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun kapsamında(m.8-9) yer almakla birlikte detaya ilişkin bilgisizlik nedeniyle hak mağduriyetlerine yol açan "KAPIDAN SATIŞ" yoludur.
 Kapıdan Satışlara İlişkin Uygulama Usul Ve Esasları Hakkında Yönetmeliğin tanımına göre fuar panayır gibi satış mekanları dışında yapılan satımlar kapıdan satış;bir mal veya hizmeti ticari veya mesleki olmayan amaçlarla edinen, kullanan veya yararlanan gerçek ya da tüzel kişi tüketici; kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki faaliyetleri kapsamında tüketiciye mal sunan gerçek veya tüzel kişi satıcı; kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki faaliyetleri kapsamında tüketiciye hizmet sunan gerçek veya tüzel kişi sağlayıcıdır. Bu Yönetmelik kapsamında faaliyette bulunan satıcı veya sağlayıcılar, merkezlerinin bulunduğu ildeki müdürlüğe başvurarak kapıdan satış yetki belgesi almak zorundadır.Borçlar Hukuku temel ilkelerinde sözleşmelerde şekil serbestisi esas olmasına rağmen yönetmelik,tüketici ile satıcı veya sağlayıcı arasında yazılı bir sözleşme yapılmasını şekil şartı kabul etmiş ve akdedilen sözleşmenin bir nüshasının tüketiciye verilmesini zorunlu kılmıştır.Kanunun 9.maddesinde de belirtildiği gibi kanun koyucu tüketicinin elini kuvvetlendirerek sözleşmenin ve malın tüketiciye teslim edildiğinin ispatını satıcı veya sağlayıcıya bırakmıştır.Aksi takdirde, tüketici cayma hakkını kullanmak için yedi günlük süre ile bağlı değildir. Kapıdan satış sözleşmelerinde, sözleşmede bulunması gereken diğer unsurlara ilave olarak mal veya hizmetin nitelik ve niceliğine ilişkin açıklayıcı bilgiler, cayma bildiriminin yapılacağı açık adres ve en az on altı punto ve koyu siyah harflerle yazılmış aşağıdaki ibare yer almak zorundadır:
"Tüketicinin hiçbir hukuki ve cezai sorumluluk üstlenmeksizin ve hiçbir gerekçe göstermeksizin teslim aldığı veya sözleşmenin imzalandığı tarihten itibaren yedi gün içerisinde malı veya hizmeti reddederek sözleşmeden cayma hakkının var olduğunu ve cayma bildiriminin satıcı/sağlayıcıya ulaşması tarihinden itibaren malı geri almayı taahhüt ederiz."
Tüketici, sahip olduğu haklarının da yazılı bulunduğu sözleşmeyi imzalar ve kendi el yazısı ile tarihini yazar.Kapıdan satışlarda uyuşmazlığa en fazla neden olan husus tüketicinin cayma hakkını süresi içinde kullanmak istemesine rağmen satıcının cayma hakkının kullanımına cevaz vermemesidir.Oysa tüketici teslim tarihinden itibaren 7 gün içinde malı kabul etmekte veya hiçbir gerekçe göstermeden ve hiçbir yükümlülük altına girmeden reddetmekte serbesttir. Hizmetlerin satımında ise bu süre, sözleşmenin imzalandığı tarihten itibaren başlar. Bu süre dolmadan satıcı veya sağlayıcı, kapıdan satış işlemine konu mal veya hizmet karşılığında tüketiciden herhangi bir isim altında ödeme yapmasını veya borç altına sokan herhangi bir belge vermesini isteyemez. Satıcı, cayma bildirimi kendisine ulaştığı andan itibaren yirmi gün içerisinde malı geri almakla yükümlüdür.Tüketici, malın mutat kullanımı sebebiyle meydana gelen değişiklik ve bozulmalarından sorumlu değildir.
Satıcı ile bağlantı kurulmasına rağmen satıcı hakkı tanımamakta ısrar ederse 4077 sayılı kanundan kaynaklanan uyuşmazlıkların çözüm yerleri olan tüketicinin mal veya hizmeti satın aldığı veya tüketicinin ikametgahının bulunduğu yerdeki Tüketici Sorunları Hakem Heyetleri ile Tüketici Mahkemelerine dilekçe ile başvurmak gerekir.
 Başvuruda nelere dikkat edilmelidir?
Tüketici hakem heyetine yapılacak başvuruda öncelikli olarak ad- soyad adres gibi kimlik bilgileri ve şikayet edilen firmanın açık ünvanı ile adres bilgileri yer almalıdır. Ardından şikayetin konusu kısa bir şekilde – bir cümle ile- belirtilmelidir.Açıklamalar bölümüne gelindiğinde; satın alınan malın/hizmetin ne olduğu, miktarı, cinsi ve fiyatı (ödemenin ne şekilde yapıldığı da mutlaka belirtilmelidir) gibi bilgiler alındığı tarih ile birlikte belirtilmelidir.Şikayete konu malın/hizmetin ne kadar süre ile kullanıldığı, şikayetin hangi tarihten itibaren başladığı, firma ile yapılan görüşmeler gibi bilgiler oluş sırasına göre sıralanmış ve net olarak belirtilmelidir. Burada özellikle dikkat edilmesi gereken, lüzum olmadığı halde çözüme ulaştırmayan yakınmalar ile dolu beyanlarda bulunulmamasıdır. Hukuka aykırı olay her ne ise o olayın net bir şekilde belirtilmesidir.Olaylar anlatılırken anlatım şeklinize göre sözleşme, fatura gibi delillerinizi parantez içinde belirtebilirsiniz.Tüm olaylar anlatıldıktan sonra Tüketici Kanunu’na göre hangi seçimlik hakkınızı kullanmak istediğinizi belirtmeniz gerekmektedir.
Açıklamalar bölümünün ardından hukuki sebep bölümüne 4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkın Kanun ve ilgili diğer tüm mevzuat, deliller bölümüne ise elinizdeki delilleri sırasıyla yazmanız gerekmektedir (sözleşme, fatura, fiş, garanti belgesi, tamir formu vs.) Dilekçe ve belgelerin verilmesiyle başvuru yapılmış sayılacaktır.
Hakem heyetlerine yapılan başvurulardan herhangi bir ücret alınmaz. Hakem heyetlerince görevlendirilecek bilirkişi ücretleri  Bilim, Sanayi ve Teknoloji İl Müdürlüğü tarafından karşılanır. Hakem heyeti, en az üç üye ile toplanır ve oturuma katılanların oy çokluğu ile karar verir.Üyeler çekimser oy kullanamaz. Oyların eşit olması halinde başkanın oy kullandığı taraf çoğunlukta sayılır.Hakem Heyetlerine yapılan başvurular, başvuru tarih ve sırasına göre en geç 3 ay içinde karara bağlanır. Kararlar, alındığı tarihten itibaren beş gün içinde taraflara yazılı olarak bildirilir.
Tüketici Sorunları Hakem Heyetleri illerde Bilim, Sanayi ve Teknoloji İl Müdürlüğü, ilçelerde Kaymakamlık bünyesinde oluşturulmuştur.Tüketici Mahkemeleri ise Ankara, İstanbul, İzmir Adana, Antalya, Bursa, Samsun, Konya, Mersin ve Kayseri illerinde kurulmuştur. Bu iller dışındaki il ve ilçelerde başvurular Tüketici Mahkemesi sıfatı ile Asliye Hukuk Mahkemesi’ne yapılmalıdır. Bu mahkemelerde açılacak davalar her türlü resim ve harçtan muaftır.2012 yılı için değeri 1161,67-TL’ nin altında bulunan uyuşmazlıklarda Tüketici Sorunları Hakem Heyetine başvurulması zorunludur. Bu heyetin vereceği karar tarafları bağlar. Taraflar bu karara karşı 15 gün içinde Tüketici Mahkemesine itiraz edebilirler.2012 yılı için değeri 1161,67-TL. ve üzerindeki uyuşmazlıklarda ise Tüketici Sorunları Hakem Heyetine başvurulabileceği gibi doğrudan Tüketici Mahkemesine de başvurulabilir. Bu değer ve üzerindeki uyuşmazlıklar için Hakem Heyetinin vereceği karar bağlayıcı olmayıp delil niteliği taşıdığından, taraflarca benimsenmemesi halinde yine Tüketici Mahkemesine başvurulması gerekecektir.

Ombudsman Bir Tür Adalet Doktorudur


Ombudsman Bir Tür Adalet Doktorudur

Röportaj: Firdevs Kadayıf
Kocaeli Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Müslüm Akıncı* : “Ombudsman yönetimle işbirliği yaparak demokrasi ruhu içinde yönetsel eylem ve işlemlerden -istemeyerek de olsa- doğan yanlışlıkları, haksızlıkları onarmaya çabalayan demokratik bir araçtır. Kamusal vicdanın gözü ve kulağıdır.”
Demokrasiye anlamını veren çoğulcu, katılımcı,temel hak ve özgürlükleri önceleyen boyutuyla bütün olarak gerçekleştirilebilmesi için “Kamu denetçiliği” kurumuna ayrı ve özel bir yer verilmektedir.İdarenin yeniden yapılanma çalışmaları nedeniyle sık sık kamuoyunun gündemine taşınan Ombudsmanlık kurumunu,gerekliliğini,mevcut süreci Kocaeli Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Doç.Dr.Müslüm Akıncı ile konuştuk.
∞∞∞
-Hocam,Ombudsmanlık kurumu nedir? İşlevleri nelerdir? Bizi bu hakkında bilgilendirir misiniz?
Ombudsman kurumu yönetsel demokrasiyi pozitif hukuk düzeni içinde işler kılmak amacıyla, bireylere, var olan yasama, yargı ve öteki başvuru mekanizmalarına ek olarak, yönetimin işlem ve eylemleriyle ilgili yakınmalarını, bağımsız ve işinde uzman bir organ aracılığıyla çözmelerine olanak sağlayan; bireylerin zedelenmiş adalet duygularını onarmaya yardımcı olan bir tür adalet doktorudur. Ombudsman yönetimle işbirliği yaparak demokrasi ruhu içinde yönetsel eylem ve işlemlerden -istemeyerek de olsa- doğan yanlışlıkları, haksızlıkları onarmaya çabalayan demokratik bir araçtır. Kamusal vicdanın gözü ve kulağıdır. Demokrasi düşüncesinin toplumun bütün katmanlarına yayılmasında, erdemli ve adaletli bir toplum düzeninin geliştirilmesinde yapıcı katkılar sağlayan bir aktördür. Yüzyılların savaşımıyla elde edilmiş hak ve özgürlüklerin korunmasında, onların yaşama geçirilmesinde, işler kılınmasında rol oynayan bir öncüdür. Taşıdığı ahlak, erdem ve adalet gibi kişisel nitelikler aynı zamanda onun bulunduğu toplumun tinsel sembolüdür. Bu kurum, maddi bir yaptırım içermeyen yetkileriyle, demokrasi ve hukuk devleti savında bulunan bir toplumun hukuka olan saygısının bir göstergesidir. Bu nedenle içinde bulunduğu toplumda pek çok işlevleri yerine getirir.
1. Koruma İşlevi: Bu, devletin yaptırım uygulama tekeline karşı bir önlem olarak, bireylerin temel hak ve özgürlüklerine ilişkin olası tehdit ve sınırlandırmalara karşı bir güvence oluşturmayı içerir. yönetimin tek yanlı karar alma tekeli karşısında birey kendisinin bir haksızlığa uğradığını düşündüğünde, buna karşı koyacak güçlere ihtiyaç duyar. Hukuk düzeninin kendisine bunun için özgülediği olanaklar onun için büyük bir güven kaynağıdır. Yargı yerlerinin yanı sıra, parlamento kurumunun ilgi ve desteğini görmek birey için önemlidir. Bu nedenle yönetimin dışında olup, ulusal iradeden de güç ve destek alan, yargı-benzeri bir organ olarak Ombudsman, bireye kamu otoritelerinin kendisinin hak ve özgürlüklerini çiğneyen tutumu karşısında çaresiz ve yalnız olmadığını hissettirmektedir. Ombudsman, yargı organları ile birlikte pozitif hukuk düzeninin bireylere sağladığı hukuksal olanakları kullanmaya yardımcı olur. Hatta çoğu zaman yargının, idarenin  “takdir yetkisi” ne bağlı işlemlerini denetlemekten kaçınması, Ombudsmanı harekete geçiren bir neden olabilir. Böylece yurttaş yönetim karşısında çifte siperli bir korumadan yararlanır. Ancak Ombudsman mahkemelerle yarışmaz; yargı makamına başvurulmuş bir sorun için, aynı zamanda Ombudsmana da başvuru olanağı bulunmamaktadır.  Zira Ombudsman, yargı yeri ile paralel bir yetki kullanmaz.
2. Araştırma, İnceleme ve Denetleme İşlevi: Ombudsmanın temel varlık nedeni bu işlevlere karşılık gelir.  Birey bürokrasinin veya yetkinin kötüye kullanımının kurbanı olabilir. İyi bir yönetimden beklenen kalite standartlarının tutturulamaması Ombudsmanı harekete geçirir. İdari makamların yapmış olduğu işte taraf tutma, ihmal, bilgisizlik, yetersizlik, kötü niyet, keyfilik, gecikme kokuları geliyorsa araştırma ve inceleme süreci işlemeye başlar. Bu, kendiliğinden olabileceği gibi, bir yakınma üzerine de olabilir. Ancak Türk Kamu Denetçisi kendiliğinden harekete geçemeyecektir.
3. Yönetimin Gelişmesine Katkı Sağlama İşlevi:    Ombudsman, kamu makamlarınca işlemlerin yapılması sırasında, gözden kaçan veya bir memurun kötü niyeti yüzünden oluşan yanlışlıkların bir filtreden geçirilerek yakalanmasına ve düzeltilmesine olanak veren ek bir “yanlışlıktan arındırma” aracıdır.
ÇABUK, UCUZ VE PRATİK ÇÖZÜM ÜRETMEDE YARGI YERLERİ YETERSİZ KALMAKTA
-Türkiye’de bu kuruma gereksinim var mıydı?İdareyi denetleyen pek çok denetim mekanizması olmasına rağmen neden Ombudsmanlık ihtiyacı doğdu?
Ülkemizde “yönetimi” denetleyen pek çok kurum ve yöntem mevcuttur. En başta yönetsel yargı organları, idarenin eylem ve işlemlerinden doğan yakınmaları ele almaktadır. Ancak çabuk, ucuz ve pratik çözüm üretmede yargı yerleri yetersiz kalmaktadır. İdari yargıç çoğu zaman dosya üzerinde karar vermekte ve ayrıntılı inceleme yapamamaktadır. Çoğu zaman idare, kendi elindeki bilgi ve belgeleri yargıca vermede kıskanç davranabilmektedir. Yargı yerinin kendi kararını uygulama yetkisi bulunmamaktadır.
Yasama organı kanalıyla denetim yolu da etkili ve pratik bir seçenek olarak görülmekten uzaktır. Dilekçe Komisyonu’na yapılan başvurular, oradan ilgili kuruma havale edilmekte ve oradan gelen yanıta göre yakınmacıya bir yanıt verilebilmektedir. İdare, kendisi hakkındaki yakınmayı böylece çok rahat biçimde atlatabilmektedir. Keza, “yasama denetimi” de çok ciddi konular dışında etkili ve hızlı biçimde harekete geçirilememekte; geçirilse bile küçük birkaç istisna dışında önemli bir sonuç alınamamaktadır.
Hiyerarşik ve vesayet denetimi siyasi iktidarın iradesine açık, öznel değerlendirmeler içeren bir yöntem olarak işlemektedir. Türk yönetim geleneğinde ağırlıkta olan “otorite” eğilimi, yetkilerin özekselleşmesine (merkezileşmesine) neden olmaktadır. Yetki merkezciliği olarak da tanımlanan eğilim, yönetsel hiyerarşi içerisinde politik anlayışa kapıları aralamakta, politik baskılar karşısında işlevsizleşmektedir. Taşradaki bir memurun yanlış tutumu, iktidarda olan siyasi partiye olan yakınlığıyla ters orantılı olarak “yanlışlanabilmektedir”.Hele hele işin içerisinde siyasi bir çekişme veya ideolojik bir savaşım varsa, iş büsbütün politikleşmekte; memur -haksız bile olsa- korunmaktadır. Vesayet denetimi de bundan farklı bir biçimde işlememektedir. Merkez yönetimle yerel yönetim arasındaki siyasi çekişmenin etkili bir silahı olarak kullanılan bu yöntem, yerine göre iyi bir politik manevra aracı olabilmektedir.
Ülkemizde bazı yazarlar tarafından tipik bir Ombudsman olarak görülen Devlet Denetleme Kurulu’nun da kendisinden beklenen işlevi yerine getirmekte yetersiz kaldığı görülmektedir. DDK’nın Cumhurbaşkanına bağlı olması, ancak onun isteği üzerine harekete geçebilmesi, araştırmalarının sonuçlarını kamuoyuna açıklamaması, bireylerin doğrudan ona ulaşamaması, bizzat kendisi tarafından çözüm önerilememesi gibi nedenler yüzünden bu Kurulu Ombudsmana benzetmek oldukça zordur.
Bu durum bize bireylerin hak ve menfaatlerini yönetim karşısında daha etkili bir biçimde koruyabilecek bir ombudsmana gereksinim olduğunu ortaya koymaktadır. Türk Ombudsmanı, klasik denetim mekanizmalarının çatlakları arasında sızıp gelebilecek hukuk dışı olguları filtre ederek, daha güvenceli, etkili bir hukuk devleti atmosferi sağlayacaktır.
TEK RENKLİ BİR TEMSİL VE ÇOĞULCULUK ANLAYIŞI
-Son 10 yıldır kuruldu kurulmadı derken 6328 sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu ile bu kurum oluşturuldu.Büyük bir beklenti ve umutla Türk Ombudsmanlığı oluşuyor derken daha seçim ertesinde büyük tartışmalara tanık oluyoruz.Tartışmaların kurumun üzerine gölge düşürdüğünü söyleyebilir miyiz?Kurum akamete mi uğradı?
Evet maalesef büyük bir emek ve beklentiyle oluşturulan Kurum, kamu baş denetçisi seçiminde ve kamu denetçilerinin seçiminde politik tartışmalara kurban gitmiştir.  Ombudsmanlık,  dünya genelinde  bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile saygın bir kişide temsil gören bir kurumdur. Özellikle batı demokrasilerinde politik nötralizasyonun temsilcisi hatta politika üstü bir konumdadır. Hangi kökenden olursa olsun ülkede yaşayan “herkesin” avukatıdır.  Bir bakıma herkesin “benim avukatım” diyebileceği bir yakınlık hissi veren bir kurumdur.
Daha işin başında iken,  ortada faaliyete geçmiş bir kurum yokken ölü doğmuşluktan söz edilmesi vahim bir durumun göstergesidir. Kurumda en azından kamu denetçiliği düzeyinde “ötekilerden” bir temsilcinin olması gerekirken tek yapılı/tek renkli bir temsile olanak tanınması gerçekten de “çoğulcu” demokratik anlayıştan uzaklaşılıp, çoğunlukçuğa neden olunmuştur.  Dünyanın ilham aldığı bu Kurumu kaynak ülkesinde (İsveç’te) gidip yerinde inceleyen ilk akademisyen olarak şunu söyleyebilirim ki,  gerçekten de ortaya çıkan görüntü içler acısıdır. Zor bir dönemden geçen Türkiye’mizde demokrasiyi toplumun her katmanına yaymak gerekirken,  herkesin biraz da olsa kendini bulduğu çoğulcu kurumsal yapılara ihtiyacımız varken,  ombudsmanlık özelinde iyi bir sınav verilemedi.
 *Doç. Dr. Müslüm Akıncı kimdir?

1986-1990 Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunudur. Avukatlı stajını tamamlayıp, Çevre Hukuku’nun Gelişimi, Yeterliliği ve Etkinliği konulu yüksek lisans çalışmasından sonra Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde “Bağımsız İdari Otoriteler ve Ombudsman” konulu doktora tezini vermiştir. ‘İdari Yargıda Adil Yargılanma Hakkı’ konulu karşılaştırmalı bir alan araştırmasına dayalı tezi ile “doçent” unvanını almıştır. Başta Kocaeli Üniversitesi Hukuk Fakültesi ve İİBF, İletişim Fakültesi olmak üzere Akdeniz Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Yeditepe Üniversitesi,  Yıldız Teknik Üniversitesi İİBF, Abant İzzet Baysal Üniversitesi İİBF Kamu Yönetimi Bölümü, İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Lisans ve Lisansüstü düzeyde İdare Hukuku, Anayasa Hukuku, Çevre Hukuku, Temel Hukuk, Kitle İletişim Hukuku, İmar Hukuku, Kamulaştırma Hukuku, Spor Hukuku gibi dersleri okutmuştur. Akademik araştırma yapmak ve bilimsel toplantılara katılmak üzere İsveç, Finlandiya, Hollanda, İtalya ve İrlanda gibi ülkelerde bulunmuştur. Ombudsmanlık sistemini yerinde incelemek üzere 1 yıl süre ile bulunduğu İsveç’teki gözlem ve izlenimlerini bir kitapta toplamıştır.
Başlıca Yayınları:

1. Oluşum ve Yapılanma Sürecinde Türk Çevre Hukuku, Kocaeli: KKK. Yay. 1996

2. Bağımsız İdari Otoriteler ve Ombudsman, İstanbul: Beta Yay. 1999

3. Anayasa, İdari yargı ve İdari Faaliyet Mevzuatı, İstanbul: Beta Yay. 2001

4. İdari Yargıda Adil Yargılanma Hakkı, Ankara: Turhan Kitabevi, 2008